7 Kasım 2016 Pazartesi

GSK Türkiye-Prof. Dr. Serhat Ünal-Basın toplantısı-Haber Yılmaz Parlar


Antibiyotik Enflasyonu
Kanyon, The House Cafe’de 4 Kasım 2016 Cuma günü, GSK Türkiye ev sahipliğinde 16-22 Kasım Antibiyotik Farkındalığı Haftası kapsamında, dirençli bakteriler ve akılcı antibiyotik kullanımı hakkında Hacettepe Üniversitesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Serhat Ünal’ın katılımıyla Basın toplantısı gerçekleştirildi. 
50 yılı aşkın bir süredir faaliyette olduğu Türkiye ilaç sektörünün lider firmaları arasında yer alan GSK, 750 çalışanıyla Türkiye’de de etkin sağlık çözümleri sunuyor. 
Dünya çapında 191 ülkeye ürün temin eden, yılda yaklaşık olarak 4 milyardan fazla paket ve  1.200 farklı marka üreten, 150’den fazla ülkede, 100 bini aşkın çalışanıyla, karşılanmamış ihtiyaçlara yönelik geliştirilen yenilikçi tedavileri hastalara ulaştırmayı amaçlayan GSK’nın, tüm çalışmalarının temelinde insan odaklılığı bulunuyor. 

Bugün en önemli sağlık alanlarında etkin ilaç ve tedaviler üreten GlaxoSmithKline (GSK), yenilikçi ilaç ve aşıları geliştirerek insanlığın hizmetine sunan ve böylece yaşam kalitesinin yükselmesine katkıda bulunan dünya lideri bir araştırmacı ilaç şirketi, GSK’nın tedavileri arasında; astım, KOAH, enfeksiyon, grip, akıl sağlığı, hepatit, nadir hastalıklar, sinir sistemi hastalıkları ile kalp damar ve sindirim hastalıkları yer alıyor. 

Antibiyotik direncini önlemeye yönelik küresel girişimlerin öneminin fark edilmesi antibiyotik direncinin sınırlandırılmasına, antibiyotik direnci tüm dünyayı ve sadece bu günü değil geleceği de ilgilendiren, çok önemli bir sağlık sorunudur. 

Basın toplantısında Hacettepe Üniversitesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Serhat Ünal Antibiyotik Direnci Tanımı ve Algısı hakkında İlaçların belirli bir dozda oluşturduğu etkinin aynı dozda tekrarlayan kullanımlarından sonra azalması veya aynı etkiyi oluşturmak için daha yüksek dozda kullanılmalarının gerekliliği, ilaç etkisine karşı direnç gelişimini değerlendirdi. 
Antibiyotikler, mikroorganizmaların neden olduğu enfeksiyon hastalıklarının tedavisinde ve profilaksisinde kullanılan, klinik açıdan çok büyük önem taşıyan ilaçlardır.
Dr. Serhat Ünal, Antibiyotik direnci bakterilerin antibiyotik varlığında dahi üreyebilmeleri ve hastalık yapabilmeleri durumunun altını çizdi
“Bazı antibiyotiklere direnç doğal olarak mevcut iken diğerlerine karşı direnç bakterilerde gelişen mutasyon yoluyla ortaya çıkmaktadır. Bu durumda antibiyotik uygulaması duyarlı bakterilerin üremesini durdurur veya öldürürken, dirençli bakteriler seleksiyona uğrayarak populasyona hakim hale gelirler.”diyerek kullanımın dozu artıkca “Antibiyotik kullanımı arttıkça doğal olarak direnç sorunu da artmaktadır. Eğer önlem alınmaz ve antibiyotik kullanımı bu hızda devam ederse direnç nedeniyle basit bir enfeksiyonun dahi öldürücü olabilir.”tehlikelerini belirtdi. 
Bazı antibiyodikler alınımında önlemleri sıraladı. “Antibiyotik almadan önce mutlaka hekime  danışılmalıdır. Yapılan kültür testinden sonra veya ampirik ile Doktorun tavsiye ettiği zaman, önerilen doz ve saatlerde antibiyotik alınmalıdır. Hasta kendini daha iyi hissetti diye antibiyotik kesilmemelidir. Aksi takdirde bakterilerin hepsi ölmemiş olabilir ve hastalık tekrarlayabilir. Artan antibiyotikler atılmalıdır, çünkü bir sonraki hastalıkta uygun olmayabilir ve ayrıca son kullanma tarihini geçmiş olabilir. Başkası için yazılmış olan antibiyotiklerin asla kullanılmaması gerekmektedir.”
Firma yetkililerince verilen bilgilere göre; “Birinci basamak hekimlerin akılcı antibiyotik kullanımı için ihtiyaç duyabilecekleri önlemlerle ilgili ayrıntılar, Bakteriler, çevrelerinde meydana gelen değişikliklere hızlı uyum sağlayabilen canlılardır. Antibiyotik direnci de bunun bir örneğidir.
Belirli bir antibiyotiğe karşı direnç, söz konusu antibiyotiğin tedavi dozunda dirençli bakterileri öldüremediğini veya çoğalmalarına engel olamadığını ifade etmektedir.
Antibiyotik direncine sahip bakteriler antibiyotik varlığında, dirençli olmayan bakterilere göre avantaj sağlar ve bunun bir neticesi olarak belirli bir süre sonra ortamdaki bakterilerin çoğu o antibiyotiklere karşı direnç sahibi olur. Ayrıca, bakteriler dirence neden olan genetik yapıları farklı bakteri türlerine de aktarabilir, bu da antibiyotik direncinin bakteriler arasında yaygınlaşmasına önemli katkı sağlar.
Dirençli bakterilerin neden olduğu hastalıklar, özellikle de yoğun bakım ortamında ve bağışıklık sistemi zayıflamış hastalarda ciddi bir sağlık tehdidi oluşturmaktadır. Dirençli bakterilerin neden olduğu bu hastalıklar, tedaviye dirençli olup, hastanede yatış sürelerinin uzamasına ve bununla ilgili komplikasyonların gelişmesine, ölüm ve hastalığa yakalanma oranlarında artışa neden olmaktadırlar.
Antibiyotik direncinin önüne geçilmemesi durumunda gelecekte bizi bekleyen tehlike ise bundan çok daha büyüktür. Öyle ki, yakın gelecekte enfeksiyon hastalıklarının tedavisinde antibiyotikler tamamen etkisiz hale gelebilir ve basit yara enfeksiyonları ölümle sonuçlanabilir. 
Antibiyotiklerin akılcı kullanımlarının düzenlenmesini; enfeksiyon hastalıklarının gelişmesinin ve kontrol edilmesinin daha etkili hale getirilmesi, Aksiyona geçilmezse, 2050 yılı itibariyle her yıl enfeksiyon kaynaklı 10 milyon ölüm gerçekleşebileceği tahmin edilmektedir.  
GSK, toplum sağlığını korumak ve geliştirmek açısından büyük öneme sahip olan aşılar konusunda da liderdir ve zengin bir portföye sahiptir.”şeklinde bilgiler verdiler
yilmazparlar@yahoo.com

3 Kasım 2016 Perşembe

Sedef Hastaları Dayanışma Derneği ve Novartis -Yılmaz Parlar

Sedef Hastalığı Bulaşıcı mıdır ?

Sedef Hastaları Dayanışma Derneği ve Novartis tarafından psikolojik, sosyal ve finansal etkilerini gösterdiği sedef hastalığı hakkında Galata Salt Galata konferans salonunda 1 Kasım 2016 Salı günü bir panel düzenledi ve Türkiye’nin farklı illerinden dört sedef hastasının hikayesini anlatan belgesel gösterildi.     

Sedef Hastaları Dayanışma Derneği genel sekreteri Elif Başaraner!in sunuculuğunu yaptığı toplantıda sedef hastalığı hakkında toplumu bilinçlendirmek ve hastaların yaşadıkları zorluklara dikkat çekmek üzere Novartis İmmünoloji ve Dermatoloji Bölüm Direktörü Dr. Kemal Kendir, genel algı “Sedef Hastalığı Bulaşıcı mıdır ?” sorusunu Hayır. Sedef hastalığının hiçbir formu bulaşmaz. Şeklinde cevapladı. “Hastalık tedavi edilebilir fakat tekrarı önlenemez"
Verilen genel bilgilerde; Sedef hastalığın, her yaşta ortaya çıkabilen ve sık görülen kronik seyirli bir deri hastalık olduğu, Toplumda her yüz kişiden ikisinde sedef hastalığı bulunduğu, Sedef hastalığı cilt sorunları yanında romatizmal sorunlar ile de, Sedef Romatizması (Psoriatik Artrit)  seyredebildiği, Her on sedef hastasından bir-ikisinde iltihaplı sedef romatizması görüldügü söylendi.  
Tipik belirtileri daha çok gövde, kollar ve bacaklarda görüldüğü, Tırnaklarda da yerleşebileceği, Hastalığın kesin nedeni belli olmadığı, %60 - 70 oranında Kalıtımla geçerliği dile getirildi.
“Ani şoklar, sıkıntı, gerginlik, sevgi eksikliği, anne - çocuk ilişkisi bozuklukları önemli tetikleyici faktörler olup; hastalığı başlatabilir veya alevlendirebilir. Diş çürüğü, bademcik iltihabı, idrar yolları iltihabı gibi mikrobik odaklar ve sürtme, çarpma kaşıma gibi zedelemeler de tetikleyici etki yapabilir.”şeklinde hastalığın tetikleyici sebebleri açıklandı. 
Sedef Hastaları Dayanışma Derneği Başkanı Mustafa Yıldırım,
''Sedef'' Hastalığı (Psoriasis), deri hastalıkları arasında dedikodusu en çok yapılanlarındandır. Sedeflilerin yüzde 84'ü sportif faaliyetlerden kaçtığı, yüzde 83'ü hastalıklarını sakladığını, yüzde 74'ünün özgüven sorunu bulunduğunu kendinden örnek vererek anlatdı.Yarıya yakını depresyon sınırında dolaşdığından,   sedef hastalığı ve sedef hastasının zorluklarını sıraladı.
Hastalık bir çevresel faktörün tetiklenmesi durumunda ortaya çıkıyor. Tetikleyiciler arasında, yaşamdaki stresli olaylar, bazı virüs ve bakterilerden kaynaklanan enfeksiyonlar, deri yaralanmaları ve bazı ilaçlar yer alıyor.
Halktan gelen reaksiyonların sonucunda bu kişilerin öz saygıları ve özgüvenleri düşük olabiliyor ve psikolojik sıkıntı anlamlı düzeyde depresyona, artan endişeye ve sosyal kopuklukla soyutlanmaya sosyal aktivitelerini sınırlamasına, ailelerinden ve arkadaşlarından soyutlanabilmesine neden olabiliyoir. Yani, psoriasisli olmak insanların kariyer tercihlerini, ilişkilerini ve zihinsel sağlıklarını etkileyebiliyor. Anlamında topluma düşen görevleride anlatdı. 
İz TV Belgesel Yapımcısı ve Yönetmeni Vedat Atasoy yaptığı belgesel üzerinde bilgiler verdi.
Sonuç gerek hasta gerek hasta yakın çavresi gerekse toplum bilinçlendirilmeli şeklinde özetlendi.
yilmazparlar@yahoo.com

Pembe İzler Derneği ve Türk Kanser Derneği-Yılmaz Parlar Haberi

 Kadın Kansere Karşı

Pembe İzler Derneği ve Türk Kanser Derneği, Roche İlaç’ın desteğiyle“Kadın Kansere Karşı” projesini gerçekleştiriyor.

Bununla ilgili,02 Kasım 2016 Çarşamba günü Wyndham Grand Istanbul Levent Otelde basın toplantısı düzenlendi.

Moderatörlüğünü İpek Açar’ın yaptığı İki panel halinde oturum konuşmacıları
Türk Kanser Derneği Başkanı Burak Duruman, Pembe İzler Derneği Başkanı Arzu Karataş, Türk Kanser Derneği Başkan Yardımcısı Dr. Murat Atay ve Roche İletişim Direktörü Meltem Ersöz projenin amacı ve kapsamı hakkında bilgiler verdiler.

İkinci panelde, Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gökhan Demir, Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Cihan Uras ve Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mete Güngör  kadın kanserleri konusunda gelişmeleri aktardılar.
.
İpek Açar’ın “2015 Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre dünyada her yıl toplam 8 milyon 200 bin kişi kanser yüzünden hayatını kaybediyor. Türkiye’de ise yılda 175.000 kişiye kanser teşhisi konuyor. Kanser ile mücadelede ise büyük rol kadınlara düşüyor” dedi  

Türk Kanser Derneği Başkanı Burak Duruman, "Sağlıklı kadınlar, hem fiziksel hem ruhsal yönden sağlıklı nesiller yetiştirebilir. Kadınlarımızı erken tanı yöntemlerinin etkin kullanımı ve bilimselliği kanıtlanmış tedaviler konusunda bilinçlendirmek amacıyla bir araya geldik. Daha sağlıklı bir Türkiye için çabalıyoruz, kanserle savaşıyoruz ve erken tanı bilincini oluşturmak için var gücümüzle çalışıyoruz. Toplumun her kesiminin dikkatini özellikle meme kanseri taramasına çekmek amacıyla tüm mecraları değerlendiriyor ve misyonumuza uygun tüm etkinliklere katılıyoruz.”dedi

Burak Duruman “Turkiye’de bir ilk!  Neşeli Serum Kutuları, Tasarladığımız kemoterapi kutuları sayesinde, hastalarımız, onlara acılarını ve travmalarını hatırlatan  kemoterapi serumları yerine sevdikleri çizgi film kahramanlarını  ya da inançları doğrultusunda moral buldukları görseller içinde tedavilerini alıyorlar. Moral ve motivasyonu yükselen hastalar, ilaç tedavisine daha hızlı yanıt veriyor”şeklinde son tasarımları hakkında paylaşımda bulundu. 

Pembe İzler Derneği Başkanı Arzu Karataş, "Kadına destek olmak gerçekten çok önemli. Kadın hastalanınca yakın çevresi ve özellikle ailesi de çok etkileniyor. Hastanın yanı sıra, ailesi ve çevresi de çok etkilendiği için tedavi sürecinde pek çok sıkıntı yaşanıyor. Biz dernek olarak iki hedef üzerine çalışıyoruz. Kadınların erken tanı yöntemleri konusundaki bilincinin artırılması ve hastalığa yakalanan kadınların bu süreci daha kolay atlatması. Biz dernek olarak, tüm bu süreçlerde kadınlarımızın yanında olarak omuzlarına dokunan el olmayı amaçlıyoruz.”sözleriyle  Kadın Kansere Karşı Projesi'yle  pek çok kadına ulaşacaklarını projeyi önemsediklerini söyledi.
Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi Doğum Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mete Güngör, "Kanser cerrahisinde değişiklikler var. Eskiden yapılan açık kesi yerine bugün kapalı ameliyat yapabiliyoruz. Böylece hastalar çok daha erken ayağa kalkabiliyorlar ve görmeleri gereken radyoterapi ve kemoterapi tedavisini daha erken alabiliyorlar. Bu da tedavilerdeki başarıyı artırıyor. Rahim ağzı ve yumurtalık kanser türlerinde erken yaştaki hastalara standart bir tedavi uyguladığımızda bu hastaları menopoza sokacağız. Dolayısıyla doğurganlık potansiyellerini ortadan kaldıracağız. Koruyucu cerrahi ile doğurganlığı koruyarak tedavi etme şansımız var."ifadelerinde bulundu.
Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gökhan Demir, "Bilgi korkuyu yener. Biz bilgi sahibi oldukça korkmaktan vazgeçeriz. Yapmamız gereken şey bilgiyi artırmak. Bizde genç kanser sıklığı daha fazla. 40 yaş altı meme kanseri sıklığı Batı'ya oranla yüzde 8-10 daha fazla. Bu bize genç kadınlarda kendi kendilerine meme kontrollerinin yaygınlaştırılması ve bilinçlendirilmesi, düzenli taramaların yapılması konusunda uyarılması mesajını veriyor. Rahim ağzı kanserinde de düzenli jinekolojik tarama yaptırmak hastalığı ortaya çıkmadan yok etmemizi sağlıyor. Hasta kanser olmuş, en önemli şey hayatta kalması. Ancak ameliyat sonrası psikolojisi de önemli. Burada biz cerrahlara büyük görev düşüyor. Meme kanserinde cerrahide hastanın tüm organı alınıyordu. Şimdi plastik cerrahiyle birlikte memenin tamamı alınsa dahi hastanın rahatsız olmayacağı bir görünüm vermek önemli. Doktorlar olarak artık hastanın aynanın karşısına geçtiğinde rahatsız olmayacağı bir cerrahi operasyon yapıyoruz."  Açıklamasında bulundu
yilmazparlar@yahoo.com