17 Aralık 2017 Pazar

KBB ve Burun Estetiği Uzmanı Doç. Dr. Seçkin Ulusoy-Daha erkeksi bir görünüm için burun önemli-Yılmaz Parlar

Ucu düşük bir burun, erkeğin karizmasını bozuyor

Daha erkeksi bir görünüm için burun önemli

Burun estetiği, geçmişte büyük oranda kadınlar tarafından tercih
edilmesine rağmen, günümüzde neredeyse hastaların yarısını erkekler
oluşturuyor. Yüzün ortasında olan burun, kişiye ilk bakıldığında dikkat
çeken özelliklerinin başında yer alıyor. Ucu düşük bir burun kişiye, daha
sinirli, enerjisi düşük ve olduğundan yaşlı bir görünüm verebiliyor. Bu da
kişinin, mesleki ve sosyal hayatında olumsuz önyargılar olarak geri
dönebiliyor.

İdeal erkek burun estetiği hakkında bilgi veren KBB ve Burun Estetiği
Uzmanı Doç. Dr. Seçkin Ulusoy “Erkeksi yani maskülen bir burun sırtı, düz inmelidir ve ucu fazla kalkık olmamalıdır. Erkeklerde üst dudak ile burnun yandan ideal açısı 95-100 iken, kadınlarda bu açı biraz daha fazla olup 105-110 derecedir. Erkek burnu güçlü görünmelidir. Çok fazla kibar ve nazik olması tercih edilmez”diyor.

Erkeksi ve yakışıklı bir görüntü isteniyor*

 Erkeklerin, spor veya çeşitli dış ortam yaralanmalarına ve burun
 kırıklarına daha fazla maruz kalabildiğine işaret eden Doç. Dr. Seçkin
Ulusoy, şunları söyledi; “Erkeklerde, burundan nefes alma problemleri, daha sık olabiliyor. Burun tıkanıklığı sebebiyle ameliyat olmaları gerektiğinde, çoğu zaman burun dışına da bir müdahale gerekebiliyor ve bu nefes almalarını oldukça olumlu
etkiliyor. Ayrıca, hazır genel anestezi almışken, daha erkeksi ve yakışıklı
bir görüntüye sahip olmayı kim istemez ki? Devir, daha iyi nefes alan ve
 erkeksi burunlar devri” dedi.

*Sosyal, mesleki ve özel hayatı olumlu etkiliyor
Burun estetiği ameliyatlarının, dünya genelinde son yıllarda en fazla yapılan ameliyatlar arasında olduğunu anlatan Doç. Dr. Seçkin Ulusoy, şunları kaydet;
“Rinoplasti (burun estetiği) taleplerinin artmasının nedenleri arasında
 şunlar söylenebilir. Sosyal medyanın da etkisiyle etkileyici bir profil
 fotoğrafı, kişinin sosyal, mesleki ve özel hayatına olumlu katkıda
 bulunuyor. Bu ameliyatların son yıllarda oldukça gelişen yöntemleri ile çok
daha öngörülebilir olması da, ameliyat olma isteğini arttırıyor. Ayrıca,
eskinden şehir efsanesine dönüşen ‘Burun estetiği ameliyatlarından sonra,
burun ucu düşer’ önyargısı da tamamen kaybolmuştur. Günümüzde kullandığımız
yöntemler ile bir ömür boyu ucu düşmeyen rinoplasti ameliyatları yapmak
mümkün” diye konuştu.

Burun estetiği ameliyatları, yoğun tecrübe gerektirir

Halk arasında çok daha basit ve kolay algılanmasına karşın, burun estetiği
ameliyatlarının oldukça özellikli, yoğun tecrübe ve ilgi gerektiren
ameliyatlardan birisi olduğunun altını çizen Doç. Dr. Seçkin Ulusoy,
 şunları belirtti; “Bazen hastalarımız, ‘Ben sadece burnumun ucunu (veya sırtını) biraz törpületmeyi istiyorum; başka da bir şey istemiyorum’ diye geliyor. Ancak süreç, bu kadar basit olmayabiliyor. Başvuran hastalarımızı analiz
ettiğimizde, çoğu zaman burun içerisinde, valf dediğimiz hava geçiş
yollarında ve dış yüzeyinde, hem nefes almaya dönük, hem de estetik olarak
farklı çözülebilir sorunlar olduğunu görmekteyiz. Günümüzün bilgisayar
programları ve fotoğraflama teknikleriyle de bunları hastalarımıza
açıklayarak, doğru hedefler belirleyerek çok daha başarılı sonuçlar elde
etmek mümkün. Burun estetiği ameliyatlarında sıklıkla kullandığımız
Ultrasonik Piezo cerrahi sayesinde, revizyon dediğimiz ikinci kez ameliyat
olma oranları da oldukça düşmektedir” şeklinde konuştu.



yilmazparlar@yahoo.com

KBB ve Burun Estetiği Uzmanı Doç. Dr. Seçkin Ulusoy-Daha erkeksi bir görünüm için burun önemli-Yılmaz Parlar

Ucu düşük bir burun, erkeğin karizmasını bozuyor

Daha erkeksi bir görünüm için burun önemli

Burun estetiği, geçmişte büyük oranda kadınlar tarafından tercih
edilmesine rağmen, günümüzde neredeyse hastaların yarısını erkekler
oluşturuyor. Yüzün ortasında olan burun, kişiye ilk bakıldığında dikkat
çeken özelliklerinin başında yer alıyor. Ucu düşük bir burun kişiye, daha
sinirli, enerjisi düşük ve olduğundan yaşlı bir görünüm verebiliyor. Bu da
kişinin, mesleki ve sosyal hayatında olumsuz önyargılar olarak geri
dönebiliyor.

İdeal erkek burun estetiği hakkında bilgi veren KBB ve Burun Estetiği
Uzmanı Doç. Dr. Seçkin Ulusoy “Erkeksi yani maskülen bir burun sırtı, düz inmelidir ve ucu fazla kalkık olmamalıdır. Erkeklerde üst dudak ile burnun yandan ideal açısı 95-100 iken, kadınlarda bu açı biraz daha fazla olup 105-110 derecedir. Erkek burnu güçlü görünmelidir. Çok fazla kibar ve nazik olması tercih edilmez”diyor.

Erkeksi ve yakışıklı bir görüntü isteniyor*

 Erkeklerin, spor veya çeşitli dış ortam yaralanmalarına ve burun
 kırıklarına daha fazla maruz kalabildiğine işaret eden Doç. Dr. Seçkin
Ulusoy, şunları söyledi; “Erkeklerde, burundan nefes alma problemleri, daha sık olabiliyor. Burun tıkanıklığı sebebiyle ameliyat olmaları gerektiğinde, çoğu zaman burun dışına da bir müdahale gerekebiliyor ve bu nefes almalarını oldukça olumlu
etkiliyor. Ayrıca, hazır genel anestezi almışken, daha erkeksi ve yakışıklı
bir görüntüye sahip olmayı kim istemez ki? Devir, daha iyi nefes alan ve
 erkeksi burunlar devri” dedi.

*Sosyal, mesleki ve özel hayatı olumlu etkiliyor
Burun estetiği ameliyatlarının, dünya genelinde son yıllarda en fazla yapılan ameliyatlar arasında olduğunu anlatan Doç. Dr. Seçkin Ulusoy, şunları kaydet;
“Rinoplasti (burun estetiği) taleplerinin artmasının nedenleri arasında
 şunlar söylenebilir. Sosyal medyanın da etkisiyle etkileyici bir profil
 fotoğrafı, kişinin sosyal, mesleki ve özel hayatına olumlu katkıda
 bulunuyor. Bu ameliyatların son yıllarda oldukça gelişen yöntemleri ile çok
daha öngörülebilir olması da, ameliyat olma isteğini arttırıyor. Ayrıca,
eskinden şehir efsanesine dönüşen ‘Burun estetiği ameliyatlarından sonra,
burun ucu düşer’ önyargısı da tamamen kaybolmuştur. Günümüzde kullandığımız
yöntemler ile bir ömür boyu ucu düşmeyen rinoplasti ameliyatları yapmak
mümkün” diye konuştu.

Burun estetiği ameliyatları, yoğun tecrübe gerektirir

Halk arasında çok daha basit ve kolay algılanmasına karşın, burun estetiği
ameliyatlarının oldukça özellikli, yoğun tecrübe ve ilgi gerektiren
ameliyatlardan birisi olduğunun altını çizen Doç. Dr. Seçkin Ulusoy,
 şunları belirtti; “Bazen hastalarımız, ‘Ben sadece burnumun ucunu (veya sırtını) biraz törpületmeyi istiyorum; başka da bir şey istemiyorum’ diye geliyor. Ancak süreç, bu kadar basit olmayabiliyor. Başvuran hastalarımızı analiz
ettiğimizde, çoğu zaman burun içerisinde, valf dediğimiz hava geçiş
yollarında ve dış yüzeyinde, hem nefes almaya dönük, hem de estetik olarak
farklı çözülebilir sorunlar olduğunu görmekteyiz. Günümüzün bilgisayar
programları ve fotoğraflama teknikleriyle de bunları hastalarımıza
açıklayarak, doğru hedefler belirleyerek çok daha başarılı sonuçlar elde
etmek mümkün. Burun estetiği ameliyatlarında sıklıkla kullandığımız
Ultrasonik Piezo cerrahi sayesinde, revizyon dediğimiz ikinci kez ameliyat
olma oranları da oldukça düşmektedir” şeklinde konuştu.



yilmazparlar@yahoo.com

27 Kasım 2017 Pazartesi

Halal zirve-Güvenilir ürüne giden yol-Yılmaz parlar

Güvenilir ürüne giden yol

Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı'nda gerçekleşen, “5. İİT- İslam İçbirliği Teşkilatı Helal Fuarı ve Dünya Helal Zirvesi” nde 25 Kasım 2017 Cumaretesi günü  EGD -Ekonomi Gazetecileri Derneği Başkanı Celal Toprak moderatörlüğünde “Güvenilir ürüne giden yol” konulu panel düzenlendi.
Helal ekonomisinin küresel bazda 3,9 trilyon dolarlık bir büyüklüğe, 
Müslümanların gıda ürünleri harcamalarının 1,2 trilyon dolara yaklaştığı, helal belgesine sahip gıda ürünlerinin pazar hacminin 415 milyar dolar seviyesinde olduğu, Gıda, tekstil, eczacılık ve kozmetik ürünleri ile turizm ve seyahat gibi hizmet sektörlerine, finans sektörünün de eklenmesiyle, Helal ekonomisi küresel bazda 3,9 trilyon dolarlık seviyeye geldiği yetkililerce açıklanan zirvede; Dünyada helal belgelendirme pazarı- helal standartları ve belgelendirmesine yönelik farkındalığın giderek artdığıda söylendi.  

Müslüman nüfusun 2 milyara yakın olduğunu, insanlarda helal gıdaya ve helal sektörüne hassasiyetin her geçen yıl arttığı yaklaşık dünya helal sektörünün 4 trilyon dolara yaklaştığını bunun 2 trilyon dolarını katılım bankacılığı, ödeme sistemleri ve sigortacılık gibi İslami finansın, 1 trilyon dolarını helal gıdanın, 250 milyar dolarını helal turizmin, geriye kalan bölümünü de helal ilaç, helal kozmetik, helal tekstil gibi enstrümanların oluşturduğu ifade edilen konuşmalar yanı sıra  “Güvenilir ürüne giden yol”konulu panelde aynı yoğunlukda ilgi gördü. 
Türkiye’nin ilk hedefi, 4 trilyon dolardan yüzde 10 pay almak.Türkiye'nin dünya helal sektöründen aldığı pay alanlara göre yüzde 2 ila 5 arasında değişiyor. Ülkemizin İslami pazardan aldığı pay 55 milyar dolarlık İslami finans ürünleri başta olmak üzere 100 milyar dolar civarında.  

Güvenilir Ürün Platformu tarafından düzenlenen, EGD -Ekonomi Gazetecileri Derneği Başkanı Celal Toprak moderatörlüğünde “Güvenilir ürüne giden yol” konulu gerçekleşen panelin panelistleri, MÜSİAD Sektörel Kurul Başkanı Yaşar Sekizkardeş, Dinçer Gıda - İstanbul Ticaret Odası Gıda Komite Başkanı Tevfik Dinçer, Yemek Sanayicileri Derneği Kurucu Başkanı İ- İSO Meclis Üyesi Hüseyin Bozdağ , Yeni Birlik Gazetesi Ekonomi Yazarı Serpin Alpaslan, KRT Tv- EGD Yönetim Kurulu Üyesi Çetin Ünsalan.    

Hiperaktif panelde Güvenilir Ürün masaya yatırıldı. Farkındalığı çoğaltmak, Halka güvenilir ürün satın aldırmak, Sektörlere, güvenli sağlıklı ürün üretmek hedefli panelde panelistler hassas konuları dile getirerek ufuk açtılar.  Panel sonrası oturuma katılanlara plaket takdim edildi.

yilmazparlar@yahoo.com


.

21 Kasım 2017 Salı

SAĞLIK HABERLERİ: Burun ucunun düşüklüğü, daha sinirli gösteriyor-Yı...

SAĞLIK HABERLERİ: Burun ucunun düşüklüğü, daha sinirli gösteriyor-Yı...: Yüz profilimizdeki anahtar nokta, burun ucumuz mu? Burun ucunun düşüklüğü, daha sinirli gösteriyor Yüz görüntümüzde, etrafa verdiğimi...

Burun ucunun düşüklüğü, daha sinirli gösteriyor-Yılmaz Parlar

Yüz profilimizdeki anahtar nokta, burun ucumuz mu?

Burun ucunun düşüklüğü, daha sinirli gösteriyor

Yüz görüntümüzde, etrafa verdiğimiz enerjiyi en çok bozacak noktalardan birisi de burun ucunun düşüklüğüdür. Burun ucu düşüklüğü, hem nefes alma bozukluğu, hem de estetik olarak engeller oluşturuyor. İşlevsel açıdan burundan nefes almaya büyük ölçüde engel olurken; estetik açıdan kişiye sinirli, yorgun ve enerjisi düşük bir görünüm veriyor.
Burun ucu düşüklüğünün her zaman problem oluşturabildiğini kaydeden KBB ve Burun Estetiği Uzmanı Doç. Dr. Seçkin Ulusoy, şunları söyledi:
“Bu sorunu yaşayan bireyler kendilerini ‘Sadece burun ucumu parmak uçlarımla azıcık yukarı kaldırdığımda çok iyi nefes alıyorum’ şeklinde ifade ediyorlar. İlaveten bu sorunun giderilmesiyle birlikte, daha iyi soluklanmanın sunacağı bol hava ve koku gibi pek çok temel yaşamsal avantaj bulunuyor. Burun ucu düşüklüğü sorununun çözülmesi bireye, sosyal ve mesleki kariyerinde de enerjisi yüksek bir görüntü sağlıyor” dedi.

Lokal anestesi ile 45 dakika sürüyor

Burun ucu estetiği (Tipplasti) ameliyatları, lokal anestezi yapılarak en fazla 45 dakika sürdüğünden, hasta hemen sonrasında evine veya işine geri dönebiliyor. Bu yöntemde, silikon tampon ve burun sırtına atel konulmadığından dolayı oldukça konforlu bir iyileşme süreci gerçekleşiyor.

Burun ucu estetiği ameliyatını diğer burun bölgelerinde sorun olmayan hastalara uyguladıklarını anlatan KBB ve Burun Estetiği Uzmanı Doç. Dr. Seçkin Ulusoy konuşmasına şöyle devam etti:
“Bu ameliyatı, sıklıkla lokal anestezi ile yapmak mümkün olup, çok nadiren genel anestezi uyguluyoruz. Burun ucu estetiği, genelde üstte bahsettiğimiz gibi burun ucunun kaldırılması söz konusu olmasının yanında, nadirende olsa burun ucunun indirilmesi, inceltilmesi veya kalınlaştırılması, burun deliklerindeki şekil bozukluklarının düzeltilmesi, burun kanatlarındaki kalınlığın inceltilmesi veya çökmenin giderilmesi gibi pek çok işlemleri kapsayan geniş bir kavramdır.


Ayrıca bu yöntemle, burun ucunun rafine edilmesi dediğimiz zarifleştirilmesi ve ışık vurduğunda burada martı kanadı şeklinde son derece güzel bir görüntü yakalanması mümkündür. Dahası bu ameliyatları, daha evvel burun estetiği ameliyatı olmuş, fakat istenen sonuçları burun ucunda alamayan hastalara da revizyon amaçlı olarak sıklıkla uyguluyoruz” diye konuştu.

Ödem ve morluk oluşmaz

Burun ucu estetiğinde iyileşme süresinin, klasik septorinoplasti yöntemlerine göre daha kısa olduğunu ifade eden Doç. Dr. Seçkin Ulusoy, şunları kaydetti:
“Bu yöntemde, kemik dokuya müdahele edilmediğinden dolayı ödem ve morluk hiç olmaz. Ayrıca, atel veya alçı koymak gerekmediğinden, iş ve iş gücü kaybı da hemen hemen hiç yoktur. İşlem esnasında, açık veya kapalı (burun içinden) teknik ameliyat yöntemlerinin her ikisinin de cerrahın tecrübesine ve tercihine göre avantajlı tarafları vardır. Benim sıklıkla kullandığım yöntem, burun ucuna her türlü müdaheleyi yapabilmeye olanak sunan açık tekniktir ki, kesi yeri uygun kapatıldığında kesinlikle kesi izi kalmaz. Kapalı tekniğin ise yegane avantajı, birkaç haftada olsa burun girişinde görülen dikişlerin içeride olmasıdır. Özetle, burun ucu estetiğini düşünen hastalara, mutlaka yapılacak profil analizi ölçümleri ve bilgisayar çalışmalarıyla, doğru tedavi yöntemi doktor tarafından belirlenmelidir. Nitekim burun ucu estetiği ameliyatları, gerçekten seçilmiş kişilerde son derece basit ve yüz güldürücü bir uygulamadır” dedi.

Burun ucuna dolgu uygulamaları da, son yıllarda oldukça popüler

Cerrahi uygulamanın yanı sıra, özellikle son yıllarda dolgu ile yapılan burun ucu estetiğinin de oldukça popüler olduğunu kaydeden Doç. Dr. Seçkin Ulusoy, şunları söyledi:
“Burun ucu estetiği amaçlı dolgu uygulamaları da, seçilmiş hastalarda kullanılan bir diğer yöntemdir. Dolgu uygulamaları, kullanılan maddeye göre değişebilmekle birlikte, 1 -3 yıl arasında etkilidir. Avantajı ve dezavantajı da tam olarak bu noktada olup, yapılan işlemin geri dönüşü mümkündür ve bahsedilen sürelerde yeniden tekrarlanması gerekiyor. Bazende, çok küçük kusurlarda, sabırla 2-3 kez tekrardan sonra, o bölgede bir miktar yumuşak dokuda oluşabilmesi sebebiyle hastayı tekrarına gerek kalmaksızın çok daha uzun süreli de memnun edebilmektedir” şeklinde konuştu.

yilmazparlar@yahoo.com

29 Ekim 2017 Pazar

Ali Bıdı-Demir Adam -Hedef Yaşam 120 Yaş-Yılmaz Parlar

Demir Adam “Hedef Yaşam 120 Yaş”
Belek Gloria Sports Arena'da yapılan Ironman 70.3 (Demir Adam) olarak adlandırılan yarışma Triatlon Şampiyonası'nda 1900 metre yüzen, 90 kilometre pedal çeviren, 21 kilometre koşan, Türkiye tarihinde 60 yaş üstü ilk Türk sporcu unvanına sahip Ali Bıdı, İstanbul Kongre merkezinde Sağlıklı Yaşam Trendleri zirvesinde 27 Ekim 2017 Cuma günü uzun ve sağlıklı yaşam hakkında konferans verdi.
İş adamı Ali Bıdı, iş hayatına nasıl girdiğini, spor alanındaki başarılarını anlatdı. İş adamı kimliğinden çok sporcu kimliğini ön plana çıkararak sağlıklı yaşam hakkındaki, medikal doktorların bile izlediği konferansa ilgi oldukca yoğundu 

Almanya'ya işçi olarak gitdiğini, yıllarca çalıştıktan sonra Almanya'da üretilen bir markanın temsilciliğini aldığını spora ilk kez yaklaşık onbeş yıl kadar önce tenis ile başladığını daha sonra triatlon sporuna merak sardığını söyledi.  
Bıdı, “Triatlonu daha önce duymadım. Tanıştığım Federasyon başkanına nasıl spor olduğunu sordum. Türkiye Triatlon Şampiyonası'na katıldım. 60 yaş üstü kategorisinde Türkiye şampiyonu oldum. 
İş hayatında başarının temel sırrının düzenli ve programlı yaşamak olduğunu, sağlıklı uzun yaşamında sırrının doğru beslenmek ve spor yapmak olduğunu vurguladı.
Kanseri kendi kendine yendiğini, İlaçlardan kaçan, diyetlerden söz etmeyen, Ali Bıdı sağlığımızı korumaya ve sürdürmeye yarayan temel ilkeleri açıkladı. Sağlığımız ile beslenmemiz, fiziksel ve ruhsal ihtiyaçlarımızı karşılama biçimimiz arasındaki ilişkileri anlatdı.

Beden dış temizliği kadar iç temizliğin önemine dikkat çeken Demir Adam Ali Bıdı, kalınbağırsağın, karaciğerin temizlenmesiyle gençleşebileceğin altını çizdi.
Hedef 120 yaş Sağlıklı olabilmenin ilk şartının doğru yemek olduğunu kaydeden, pek çok beslenme önerinin yanı sıra en önemli olarak sağlığımızın kendi ellerimizde olduğunu, Uzak Doğu beslenme modelini benimsediğini, süt türevleri dahil hayvansal gıdaları kesinlikle almadığını, sebzeleri de çiğ yediğini, kendi yaş grubundaki çoğu kişinin çok fazla ilaç kullandığını dile getiren Demir Adam Bıdı, "Mazotlu arabaya benzin koyarsanız çalışmaz. Ne yersek oyuz. O yüzden dinç olmak istiyorsanız doğru beslenmeyi öğrenmeniz gerekir. Beni dinleyenler cennete geç gider. Acele etmeyin. Ben 120 yaşına kadar yaşamak istiyorum. Yapılan bir bilimsel araştırmaya göre insan vücudu her 7 yılda bir 22 kez kendini yeniler. Bu da 154 eder. Ben abartmıyorum 120 diyorum. Bu dünyayı triatlonda dünya şampiyonu olmadan terk etmeyeceğim. Türkiye’de ortalama yaşam süresinin 60-70 yıl olduğunu dikkate alırsak 150 yıl yaşamak hayal gibi gelebilir. Oysa gerçekten de bu mümkündür ve 150 sayısı da rasgele söylenmiyor. İnsan bedeni büyük bir enerji sistemidir ve bu enerji sürekli olarak değişip dönüşür. Bedenimizdeki tam bir enerji değişimi döngüsü hücrelerimiz de yenileniyor. Zihnimizden başlayarak kendi kendimize yaşam süremizi sınırlıyor dolayısıyla doğanın bize sunduğu kapasiteyi tam olarak kullanamıyoruz.”bilgilerini verdi  

Powerstar Orta Mesafe Türkiye Şampiyonası'nda 65 yaş üstü grubunda elemeleri geçerek yurt dışında milli formayı giyerek Avusturya'nın Tirol bölgesinde gerçekleştirilen Challenge Walchsee ETU Avrupa Orta Mesafe Triatlon Şampiyonası'nda Türkiye adına yarıştığını, Antalya'da yapılan triatlon yarış “Gloria Ironman 70.3 Turkey”de bin 900 metre yüzme, 90 kilometre bisiklet ve 21 kilometre koşmayı 7 saat 13 dakikada tamamlayarak Avrupa ikincisi olduğunu söyleyerek topluma cesaret aşıladı. İlham verdi.  
yilmazparlar@yahoo.com  

6 Ekim 2017 Cuma

Sekiz Kadından Biri Meme Kanseri-Türk Kanser Derneği -Yılmaz parlar haberi


Sekiz Kadından Biri Meme Kanseri
Ekim ayı Dünyada Meme Kanseri Farkındalık Ayı olması münasebetiyle Türk Kanser Derneği 02 Ekim 2017 Pazartesi, Sait Halim Paşa Yalısında basın toplantısı düzenledi.

Akciğer kanserinden sonra, dünyada görülme sıklığı en yüksek olan meme hücrelerinde başlayan kanser türü Meme kanseri bilgilendirme toplantısına Burak Duruman (Türk Kanser Derneği Yönetim Kurulu Başkanı), Revna Demirören, dernek üyeleri, Asuman Dayı, Prof. Dr. Cem Balcı, Op. Dr. Zeynep Çaynak, Doç. Dr. Esat Namal ve Op. Dr. Murat Atay, doktorlar, Sanatcı Yudum sanat ve cemiyet hayatının seçkin isimleri katıldılar. 

Video görüntülerinden Linet, Zuhal Topal, Nükhet Duru,gibi pek çok isim mesaj verdiler
 Her 8 kadından birinin hayatının belirli bir zamanında meme kanserine yakalanacağı bildirilen, Erkeklerde de görülmekle beraber, kadın vakaları erkek vakalarından 100 kat fazla olan   1970'lerden bu yana meme kanserinin görülme sıklığında artış yaşanmaktadır.

Artışa neden olan modern, Batılı yaşam tarzı sebep olarak gösterilmektedir. Kuzey Amerika ve Avrupa ülkelerinde görülme sıklığı, dünyanın diğer bölgelerinde görülme sıklığından daha fazladır.
Meme Kanserine Dur Diyelim" kampanyası kapsamında Sait Halim Paşa Yalısı'nda gerçekleşen toplantıda konuşan Türk Kanser Derneği Yönetim Kurul Başkanı Burak Duruman, erken teşhis ve tanı sayesinde meme kenseri olma riskinin yüzde 10 gerilediğini, erken tanının özelikle kanser hastalığında önemli olduğunu söyledi. 
Duruman, "Yüzde 100 tedavisi olan meme kanserinde erken teşhis çok önemli ama bunun için farkındalık yaratmak lazım. Bu, sadece hükümetin ve sivil toplum kuruluşlarının görevi değil. Bu konuda herkese görev düşüyor.
Her sekiz kadından biri meme kanserine yakalanıyor. Kadınların taramalarını düzenli olarak yaptırmaları gerekli. Erken tanı, tedavi, tedavi takip programları, psikolojik destek, hasta hakları, onkoloji koçluğu gibi birçok hizmeti ücretsiz olarak vermekteyiz.”dedi 
Burak Duruman, “Türkiye’de farkındalığı artırmak için otobüs ve minibüsleri giydirdik. İstanbul Büyükşehir Belediyesi bize billboard’larını açtı. Yani nereye giderseniz, önünüze çıkıyoruz çünkü meme kanseri yüzde 100 oranında tedavi edilebilir bir hastalık. Maalesef Türkiye’de taramaları ihmal etmek ve geç kalmak yüzünden hastalar bize genelde ikinci ve üçüncü evrelerde geliyor. Halbuki bunu sıfır evresinde yakalayabiliriz. Ancak halkımız korkuyor. Biz de diyoruz ki, ‘Geç kalmaktan kork, bana olmaz deme’.
İlçe belediyeleriyle 200-300 kişilik toplantılar yapıyoruz. Muhtarlıklarla da çalışıyoruz. Yayın organlarını biraz daha tetiklememiz lazım. Sadece ekim ayında farkındalık yaratmak yeterli değil. Ekranda birçok dizi var. Bunların senaryosuna minik eklemeler yapılabilir. Diyaloglarda ‘Mamografi randevuna gittin mi kızım?’ gibi cümleler geçebilir.”şeklinde hizmetleri hakkında bilgiler verdi.
Ayrıca yardım için öağrıda bulundu. “Çağrı merkezimiz var, ücretsiz. 7 gün 24 saat boyunca 0 850 611 0 853 numaralı danışma hattını arayarak, kayıt yaptırabilirler. Vatandaşlarımızı, ikamet ettikleri illerde bulunan anlaşmalı sağlık kurumlarına yönlendiriyoruz. Sıfır bütçeyle çalışıyoruz, daha çok bağışa ihtiyacımız var”
Op.Dr. Murat Atay da "Amacımız Türkiye'de meme kanserinden hiçbir kadının hayatını kaybetmemesi" farkındalık projeleri sayesinde kadınların hastalık hakkında daha çok bilinçleniyor.

Sanatcı Yudum Konserlerimde sazımla bu mesajları vererek farkındalığı artırmanın hizmetinde olacağım.
Sorumuz üzerine   Burak Duruman, 
“Yanlış beslenme, meme kanseri riskini arttıran en önemli faktörler arasında yer alıyor. Meme kanserine yakalanma riskini düşürmek için ilk olarak beslenme alışkanlıklarının değişmesi gerek.

Sabah ve akşam öğünlerinde antioksidan ve antikansinojen içeriği yüksek olan meyve ve sebzeler tüketmek meme kanserine yakalanma riskini azaltabilmektedir.

Yüksek oranda lif içeren, kompleks karbonhidrat baklagiller toksik ve kimyasal maddelerin vücuttan atılımını kolaylaştırarak kanser riskini azaltmaktadır. 
Fazla kilolu olmak ve aşırı yağlanmak meme kanseri riskini arttırabilen unsurlardır. Aşırı yağlı, kızartma ve kavurma gibi ürünlerden uzak durulması gerekir.
Yeşillik alanlarda bulunmak” gibi önerilerde bulundu. 

“Sevenlerimin gözünde gördüğüm çaresizlik ve umut çarpışması sayesinde mücadele gücünü yakaladım. Doktorlarımın hazırladığı programa adım adım uydum. Geriye kalan kimseyi dinlemedim. Hayatın içinde kalmaya gayret ettim. Bu hastalığı yaşayanlara bir şeyler bırakmayı düşündüm, bir kitap yazdım. Benimle aynı anda tedavilerine devam eden 10 amazon buldum. Yaşadıklarımızı kaleme aldık.” Sözlerini söyleyen  Leyla Bahtiyar ile yaptığımız kısa söyleşide, hayatın içinde olmak gerektiğini hayatdan kopmamak gerektiğini vurguladı.
yilmazparlar@yahoo.com

11 Ağustos 2017 Cuma

Türkiye Spastik Çocuklar Vakfı-Steptember Projesi-2017-Yılmaz Parlar

Proje Mükemmel Yaşam Gönüllüsü Yanlış isim

Steptember Projesi Mükemmel İyi Yaşam Gönüllüsü Şah Yaycı Yanlış isim. Güzel projeye katılan duyarlı gönüllü kendi iç doğal motivasyonuyla hareket edin bu olumsuz sentetik motivasyona gerek duymayın ihtiyaç yok.


Türkiye Spastik Çocuklar Vakfı’nın ülke temsilcisi olduğu, 9 ülkede eş zamanlı 4 Eylül ila 1 Ekim arasında gerçekleşecek. sosyal sorumluluk projesi “Steptember”  detayları, Türkiye Spastik Çocuklar Vakfı Genel Direktörü Nigar Evgin, Vakfın Yönetim Kurulu II. Başkanı Dr. hc. Dilek Sabancı tarafından 9 Ağustos 2017, Çarşamba günü Zorlu PSM Meydan Fuaye açıklandı.

2016 yılında Steptember’da 2.069 gönüllü tarafından 458 milyon 947 bin 857 adım atılmış ayrıca 426 bin 132 TL bağış toplanmıştı. Toplanan bağışlar Cerebral Palsy’li çocukların eğitim ve rehabilitasyonları için harcanmaktadır.

 2011 yılında Avustralya’nın öncülüğünde başlatılan Cerebral Palsy ile ilgili dünya çapında yürütülen en geniş kapsamlı farkındalık ve bağış toplamaya yönelik sosyal sorumluluk projesi Steptember ile Türkiye Spastik Çocuklar Vakfı Genel Direktörü Nigar Evgin,  Çeşitli bağış kampanyaları ve sosyal sorumluluk projeleriyle Vakfın çalışmalarını artırma genişletme ve daha fazla Cerebral Palsy’li çocuğa ulaşma amacında olduklarını söylediği basın toplantısında Şah Yaycı’nın Steptember İyi Yaşam Gönüllüsü olduğunu bağış gönüllülerin attıkları adımların yorgunluğunda moral kazanacağı isim olduğunu öğrenince yanlış bir seçim olduğunu söyliyebiliriz. Basın Toplantı öncesi kısa zaman içinde toplantıya gelenler bir network ile bilgilenirler, birbirlerini tanırlar, son derece olması gereken zaman sürecidir. Ancak Şah Yaycı’nın bir iki basın arkadaşa ve kendime alışagelmedik terslikleri nedeniyle kendisiyle barışık olmadığını söyliyebilirim.

Ruh gelişmesini tamamlamış, ruh mekanizmalarını oldunlaştırmış insanlar gerek kendisiyle gerekse çevresiyle uyum içinde olur. Hangi ruh modunda hangi olumsuz şartlarda durumlarda olsa bile hoşgörülü sevecen gülümseyen bir iletişim sergiler. Şaşırtıcı olumsuz ters bir mimik, jest ve sözde bulunmaz. Kitap yazmak gerçek birikim ister ve potasında erittikleri ile yeni bir ürün verir. Kendi duygularını, kendi bilgilerini taşır. Araştırmacı alıntılar bir ser değildir. Alınan birkaç eğitimle danışmanlık yapılmaz. Danışmanlık bilgi birikim deneyim ötesinde son derece olgun karekter gerektirir. Bana Kalırsa bu süper projede yorulanlar veya kopuk an yaşayanlar kendi iç doğal motivasyonuyla hareket ederlerse bu olumsuz sentetik motivasyona gerek duymadan daha başarılı olurlar. Bu içi boş balon motivasyona ihtiyaç yok.

Türkiye Spastik Çocuklar Vakfı Genel Direktörü Nigar Evgin yaptığı konuşmasında özetle “Sizleri de bu projeye destek olmaya davet ediyoruz. Eylül ayı boyunca sağlıklı bir yaşam için uzmanlar tarafından önerilen günde 10 bin adım atmayı ve Cerebral Palsy’li çocuklar için bağış toplamayı bir sosyal sorumluluk davranışı haline getirmeyi arzu ediyoruz. Vakfımızın ve bu sistemin şeffaflığını hep ön planda tuttuk. Yaptığınız bağışları ve sonrasında çocuklarımıza yöneltilen harcamaları, elektronik ortamda bire bir izleyebilirsiniz.  Steptember süresince hem Cerebral Palsy’li çocukların hayatlarına dokunacak hem de sağlıklı ve zinde bir yaşamın kapısını aralamış olacaksınız. Günde 10 bin adım ifadesi katılmak isteyenlerin gözünü korkutmasın. Bir ofis çalışanı günde ortalama 3 bin adım atıyor. Geri kalan 7 bin adımı yürüyüş yaparak tamamlamak zorunda değilsiniz. Zira Steptember adım atmaktan ibaret değil. Steptember gönüllüleri koşabilir, bisiklete binebilir, yüzebilir,  veya dans edebilir. Steptember web sitesinde gerçekleştirdiğiniz aktiviteleri otomatik olarak adım sayısına çevirecek 40 farklı etkinlik mevcut” dedi.

Toplantıda yine bu yardımlardan istifade etmiş aile yanlarındaki tedavi gören minik yavruları ile duygularını aktararak, toplantıya renk katdılar. Minik yavrunun minnettarlığı, samimiyeti, hayata barışıklığı ilham alınacak türdendi.

Türkiye Spastik Çocuklar Vakfı Yönetim Kurulu II. Başkanı Dilek Sabancı, “Ben her çocuğun farklı ve özel olduğuna inanıyorum. Cerebral Palsy de çok özel ilgi ve eğitim gerektiren bir durum. Türkiye’de her 8 saatte bir Cerebral Palsy’li bebek doğuyor, bu oldukça ciddi bir rakam. Erken teşhis ve müdahale büyük önem taşıyor. Türkiye Spastik Çocuklar Vakfı yürüttüğü tüm çalışmalarla toplumun Cerebral Palsy konusunda bilgilenmesine önem veriyor ve toplumun tüm aktörlerinin bu konuya gerekli hassasiyetle yaklaşması için büyük çaba sarf ediyor. Dört yıldır Türkiye genelinde yürütülen Steptember projesinin gelişimini dikkatle izliyorum ve toplumun ilgisinden büyük mutluluk duyuyorum. Bu projenin her geçen gün daha da büyüyeceğine ve daha fazla Cerebral Palsy’li çocuğumuza umut olacağına inanıyorum” şeklinde konuşmasını yaptı.
Eylül (September) ve Step (adım) kelimelerinin birleşmesinden türemiş Steptember, 9 ülkede eş zamanlı olarak düzenlenen ve hem katılımcıların hem de Cerebral Palsy’li çocukların hayatında pozitif bir etki yaratmak için oluşturulmuş sağlıklı ve eğlenceli bir etkinlik. Steptember ayında hedef, katılımcıların kendi sağlıkları için günde 10 bin adım atmaları ve çeşitli bağış kampanyaları ile Cerebral Palsy’li çocuklar için bağış toplamaları. Türkiye Spastik Çocuklar Vakfı 2014 yılından beri Türkiye ayağını sahiplendiği Steptember ile global bir kampanya sürdürürken, katılımcıya fayda olarak geri dönecek bir eylem sunuyor. Türkiye Spastik Çocuklar Vakfı, toplanan bağışlarla Cerebral Palsy’li çocuklara eğitim-öğretim, psikolojik ve sosyal destek, erken müdahale danışmanlığı, fizyoterapi, hidroterapi ve özel eğitim desteği veriyor.



yilmazparlar@yahoo.com

24 Temmuz 2017 Pazartesi

BOĞAZİÇİ YÜZME YARIŞI SAĞLIK SPONSORU-BAYINDIR SAGLIK GRUBU-YILMAZ PARLAR



BOĞAZİÇİ YÜZME YARIŞI SAĞLIK SPONSORU

Bayındır Sağlık Grubu’nun Sağlık Sponsoru Olduğu “Boğaziçi Kıtalararası Yüzme Yarışı” Büyük Katılım İle Gerçekleşti
Bu yıl 29.su düzenlenen Samsung Boğaziçi Kıtalararası Yüzme Yarışı’na Türkiye dahil olmak üzere 49 ülkeden 1.100'ü yabancı, 2.200 yüzücü katıldı.

Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi Boğaziçi Komisyonu'nun başarılı, titiz organizasyonu ile birlikte yirminin üzerinde kamu ve sivil toplum kuruluşunun destek verdiği 29. Samsung Boğaziçi Kıtalararası Yüzme Yarışı'nda Bayındır Sağlık Grubu da yüzücülerin ve etkinlik alanındaki misafirlerin yanındaydı.

Dünya Açık Deniz Yüzme Birliği (WOWSA-World Open Water Swimming Association) tarafından 2016 yılının en iyi açık deniz yarışı seçilen ve tüm dünyanın gündeminde olan uluslararası bir organizasyonda milli bir görev üstlenmek, sağlık sektöründe 25. yılını kutlayan Bayındır Sağlık Grubu tarafından önemli bir gurur kaynağı oldu. Bayındır Hastanesi Söğütözü, Kavaklıdere, Bayındır Hastanesi, İçerenköy, Bayındır Tıp Merkezi Levent ve İstanbul’da sayısı 5’e  ulaşan Bayındır Diş Klinikleri’nde alanını genişleten,Türkiye İş Bankası iştiraki Bayındır Sağlık Grubu'nun sağlık sektöründeki güvenilir ismi ve güçlü organizasyonel alt yapısı bu organizasyonun sağlık sponsorluğunda rol oynadı.

SAĞLIK SPONSORU BAYINDIR SAĞLIK GRUBU


Temeli,. 1992 yılında Bayındır Tıp Merkezi adıyla  hizmet vermeye başlayan Bayındır Hastanesi’ne dayanan Bayındır Sağlık Grubu İş Bankası iştiraklerinden olan grup, Güvenilir ve kaliteli sağlık hizmeti sunmayı ilke edinen ve doğru işlere imza atan Bayındır Sağlık Grubu'nun bu sponsorluktaki ana hedefi sağlıklı yaşam, spor bilincinin yaygınlaşması, Türkiye ve İstanbul’un tanıtımına katkı sağlamak olmuştur.


Kendisi de yarışmacı olarak Boğaziçi Kıtalararası Yüzme Yarışı'na katılan Türkiye İş Bankası iştiraki Bayındır Sağlık Grubu Genel Müdürü Sezai Sevgin; “Yıllardır bu önemli yarışa büyük keyif alarak katıldığını, sporun, bir yaşam biçimi halinde yıla yaygın sürekliliğine çok ciddi katkı sağladığını, her sene ayrı tecrübeler barındırdığını ve yaşattığını, sadece bir açık deniz yarışı olmayıp strateji ve performans yarışı olduğunu” belirtti. Ayrıca Sevgin, 49 ülkeden 2.200 sporcunun katılmasının da aynı zamanda organizasyonun mükemmelliğini, Türkiye'nin itibarını ve istikrarını gösterdiğini sözlerine ekledi.
Kanlıca'dan başlayan ve Kuruçeşme Cemil Topuzlu Parkı’nda son bulan yarışı Bayındır Sağlık Grubu Genel Müdürü Sezai Sevgin, 1 saat 8 dakikalık derece ile bitirdi.



yilmazparlar@yahoo.com

27 Mayıs 2017 Cumartesi

Nir Levi-Anma Ampuku -Meridyen Açma Prosesleri 5000 Yıllık Bilgelik-Yılmaz Parlar


NİR LEVİ TÜRKİYE’YE GELİYOR


Anma Ampuku -Meridyen Açma Prosesleri 5000 Yıllık Bilgelik

Nir Levi 05 - 08 Haziran 2017 Tarihleri arasında Türkiye’ye Geliyor.

Anma "Anma', şimdiye kadar dünyada var olan en eski Çin sanatından biri olarak 5000 yıl öncesine uzanır. Tao felsefesini, Yin-Yang modeli ile Çin'in beş element teorisini temel olarak kabul eder.

Aşağı yukarı 1500 yıl önce 'Anma', Çin imparatoru tarafından, rahipler aracılığı ile farklı Çin sanatlarını sergilemek ve Japon kültürünü zenginleştirmek üzere Japonya'ya gönderilmişti.
Japonya'da 'Anma', yerel kültür ve ihtiyaçlar doğrultusunda uyumlama sağlamıştır. Bugün uygulanan Anma formu, Japon kaynaklıdır ve bildiğimiz modern meridyen açma uygulamalarının çoğu Anma'ya dayanmaktadır.

'Anma' geleneksel Çin felsefesini esas alır. Uygulayıcı vücudun meridyen sistemi üzerinde bulunan Qi noktalarına farklı uyarım teknikleri kullanır. Bu çalışmanın amacı; Qi noktalarını uyararak meridyen sistemi üzerindeki enerjiyi harekete geçirmek için Çalra'lardaki blokajları serbest bırakmaktır. Amaç daha iyi bir  Qi dolaşımı sağlamaktır.


Ampuku' kelimesinin manası  'Hara'nın nabız atışı'dır. Ampuku, vücudun enerji merkezi olan ve karın bölgesindeki enerji alanında yer alan 'Hara' ya odaklanır.

Duygusal Ampuku'nun değerlendirme sistemi, doğanın beş elementi tarafından 'enerji alanı okuma sistemi'dir.
Bu sistem, Doğu felsefesi  ile modern kişisel gelişim yaklaşımının kombinasyonudur ve insan davranış ve evrimini anlamaya dayanmaktadır.
Doğa beş ana elementten oluşmuştur: Toprak/Dünya, Su, Ateş, Hava ve Metal İnsanda bu aynı elementlerden oluşmuştur. Her bir element insan bedeninde değişik tür enerjiyi temsil eder. Mesela Toprak/Dünya; temel, aile, önceki ilişkiler ve cinselliği temsil eder. Su, duyguları ve yaratıcılığı temsil eder.
Asıl hedef günlük yaşamın konumlandırmasını değiştirmesidir.

Nir Levi 05 - 08 Haziran 2017 Tarihleri arasında, Taksim Bilgi Paylaşım Danışmanlık merkezine geliyor.


 Bilgi Merkezin bir uyarısı var; Yer alan herhangi bir bilgi ya da merkezimizde yapılan hiçbir çalışma tedavi amacı taşımamak olup sağlık hizmeti niteliğinde değildir. Tanı ve tedavi mutlaka bir doktor tarafından yapılması gereken son derece ciddi bir işlemdir. Her türlü hastalık ve sair tedavi gerektiren sorunlarınız için lütfen doktorunuza danışınız. Merkezimizin salt amacı katılımcılarımızın kişisel gelişimlerine katkıda bulunup etrafımızda sevgi ve saygı ortamı yaratmaktır.

Bilgi Paylaşım Danışmanlık- Nidiana Danışmanlık
Adres: Mete Cad. Park Apartmanı No:24/5-6  Taksim / İstanbul Bilgi -0212 245 29 42-0 532 612 85 17


yilmazparlar@yahoo.com

1 Mayıs 2017 Pazartesi

MUTLU İNSAN-ZİHİN RUH BEDEN FESTİVALİ-YILMAZ PARLAR

“MUTLU İNSAN” ZİHİNRUHBEDEN FESTİVALİ
“Bu festivale gelen kelebek gibi hafif ve mutlulukdan uçacak”
50’ye yakın uzmanın 70 ayrı eğitimiyle 5, 6, 7 Mayıs 2017 tarihleri arasında İstanbul Kongre Merkezi’nde gerçekleşecek olan Festivalin eğitmen kadrosunun sunacağı eğitimlerin içeriklerini düzenlenen basın toplantısıyla paylaşıldı.

26 Nisan 2017 Çarşamba günü Mercure Hotel İstanbul City Bosphorus’da düzenlenen Basın Toplantısına 3. Mutlu İnsan Zihin Ruh ve Beden Festivali yönetim kadrosu, Festival Koordinatörü, Gülferi Yıldırım, Metin Hara, Pınar Güsar konuşmacı olarak katıldılar.

Festival Koordinatörü Gülferi Yıldırım “Gözden Gönüle” sunumu “Başka Bir Dünya Mümkün” felsefesiyle bir çok kişinin hayatına dokunan, İnsana Güven platformunun kurucusu ve yazar Metin Hara, “Kalpten Kalbe” bir sohbet“, Ses ile Şifalanma Uzmanı Pınar Güsar Tibet Çanaklarıyla Ses Frekansı” meditasyonu gerçekleştirdiler.

 Kişisel gelişim, tasavvuf, nörobilim, sağlıklı yaşam, psikoloji, tıp, alternatif ve tamamlayıcı tıp, yoga gibi zihin, ruh ve beden sağlığıyla ilgili tüm unsurların bir arada olduğu zengin bir program olduğunu söyleyen Festival Koordinatörü Gülferi Yıldırım kendi hayat hikayesinden kesitler sundu. “Bu festivale gelen kelebek gibi hafif ve mutlulukdan uçacak”dedi

Zihnen, ruhen ve bedenen sağlıklı bireylerden oluşan, gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakma hayaliyle kurulan organizasyon, sağlıktan kariyere, ilişkilerden paraya hayatınızın her alanında hayalinizdeki yaşama ulaşmanıza yardımcı olacak, zihninizi, ruhunuzu ve bedeninizi dair her şey için sizi yeniden düşünmeye sevk edecek Zihin Ruh Beden Festivali, üçüncü kez kapılarını açmakdan son derece memnun olduklarını dile getirdi.

Gülferi Yıldırım kişisel gelişim, psikoloji, tıp, alternatif ve tamamlayıcı tıp, sağlıklı beslenme, tasavvuf, nefes, mindfulness, meditasyon, hipnoz, homeopati, fitoterapi, yoga, tai-chi, feng shui, müzik terapi, dans, astroloji, bioenerji, detoks, kuantum, metafizik konularında dünyanın ve Türkiye’nin önde gelen uzmanların bir arada ve“Mutlu İnsan Zihin ve Beden Festivali’nin kendi içindeki gücü keşfetme arzusuyla dolu ve hayallerindeki hayatı yaşamaya kendini açan insanların buluşma noktası olduğunu belirterek “Bu yıl festivalimizi çok özel bir karma ile hazırladık. Festival zihinsel ve ruhsal alanlarda çalışmalar yaparak kendini geliştirmek ya da bu alanı tanımak isteyenler için önemli fırsatlar sunacak. Akademik dünyadan konuklarımızın da katılımıyla insanı, beden, zihin ve ruh bütünlüğü içinde ele alacağız. Her seviyede bilgi ve deneyime hitap eden ücretsiz seminerler ve workshoplar ile katılımcılar enerjilerini yükseltme ve yaşamda kendilerine yeni kapılar açma olanağı bulacak.” dedi.
Ocak 2015 yılında Access Türkiye kuran Festivale katılacak Aysun Kaçtıoğlu ile yaptığımız kısa söyleşide Aysun Kaçtıoğlu’nun,  2013  yılında  kurumsal  hayattan  koparak Access Consciousness öğretisinin yurtdışı eğitimleri ile; Amerika, Costa Rica ve Avrupa’da ana lisans eğitim aşamalarını tamamlayarak kendi dönüşüm yolculuğunda bir dönem geçirdiğini sonrasında da Access Türkiye’yi kurduğunu öğreniyoruz.   Zihin Ruh Beden Festival boyunca bulundukları alanda Access Consciousness öğretisinin terapi ve eğitim dünyası ile ilgili kritik  bilgiler  ve  uygulamalar  göstereceğini Beyin  dalgalarının  simülasyonunu  değiştirerek  yapılan ve biliçaltı temizliği gerçekleştiren bir süreci olan Bars Terapisi, alternatif tıp 
yaklaşımını anlatıp uygulayacaklarını söylüyor.
 
Aysun Kaçtıoğlu Ayrıca “Senin İçin Doğru Ses”  isimli  bir  workshop  gerçekleştireceğini  öğrendiğimizde biraz açmasını söylüyoruz. içeriğini Aysun Kaçtıoğlu,“Bu yeryüzünde kendimizi ifade etmek için kullandığımız kelimelerin arkasına yerleştirdiğimiz bir tını var. Bunu nasıl oluşturduk, bugünlere nasıl geldi, ne kadarı bize ait? İçinde neler var?  Hepsine  sırasıylabakacağız . Sesimiz ve bedenimiz arasındaki ilişki nedir? Nasıl mükemmelliğe ulaşır. Enerji ne? Nasıl kullanabiliriz? Nasıl manipüle edebiliriz? 

Hayat bizim sahnemiz, orada Kim ve Ne olacağımıza ancak biz karar verebiliriz. ”şeklinde açıklıyor.

yilmazparlar@yahoo.com 
.

30 Nisan 2017 Pazar

Akılcı İlaç Fotoğraf Yarışması-Yılmaz Parlar

Akılcı İlaç Fotoğraf Yarışması

Eczacıbaşı İlaç Pazarlama’nın, ‘AkılcıAntibiyotik’ kullanımına dikkat çekmek için başlattığı, ‘Bir Boğaz Klasiği: Akılcı İlaç Fotoğraf Yarışması’nın ödülleri sahiplerini buldu.

Bir sosyal sorumluluk projesi olarak başlatılan ve hekimlerin konu ile ilgili görüşlerini farklı fotoğraflar ile ifade ettikleri yarışmanın kazananlarına ödül takdimi İstanbul Modern Sanat Müzesi’nde gerçekleştirildi.

Bir Boğaz Klasiği: Akılcı İlaç Fotoğraf Yarışması’nın konusu hastalıktan tarihe, yemek kültüründen coğrafyaya kadar tüm çağrışımlara açık olan ‘Boğaz’ kavramında yarışmanın jurisi; Başkan ünlü fotoğraf sanatçısı İzzet Keribar, juri üyeleri ünlü tarihçi ve seyahat yazarı Saffet Emre Tonguç ve Hacettepe Üniversitesi Enfeksiyon Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Serhat Ünal.
Eczacıbaşı Sağlık Ürünleri Genel Müdürü Canan Bademlioğlu, “Biz ülke olarak akılcı ilaç kullanımında çok büyük bir aşama kaydettik. Sizin de bildiğiniz üzere Sağlık Bakanlığımız kamu spotları aracılığıyla antibiyotik kullanımının kontrollü olması gerektiğine ve mutlaka bir hekime danışılması gerektiğini düzenli olarak aktarıyor. Alınan birçok önlem ile çok iyi bir aşama kaydetmemize rağmen gidilecek yolumuz var.
Bu yarışmada amaç aslında tamamen akılcı ilaç kullanımını vurgulamak. Burada da özellikle antibiyotik kullanımına dikkat çektiğimiz noktada bizim de üzerimize çok önemli bir görev düştüğünü düşünüyoruz. Bu yalnızca Sağlık Bakanlığımızın çalışmalarıyla değil, bizim de sağlık alanında faaliyetlerini sürdüren bir paydaş olarak bu sürece sağlıklı destek vermemizi gerektiriyor ve buna canı gönülden inanıyoruz. Aslında,amaç İnsanların sağlıklı yaşam sürelerini uzatmak, sağlıklı olmalarına mutlaka destek olmak. Ancak hasta da oluyorlarsa zamanında hekime gitmesini sağlamak, doğru dozda, doğru zamanda antibiyotik tedavisi almasını sağlamak. Bu önemli bir misyon bunu da bizim bir şekilde daha fazla duyurmamız gerektiğini düşünüyorum.” Şeklinde geniş bilgiler paylaştı.

Seyahat yazarı, Yüzyılda bir gelebilecek rehberler kralı Saffet Emre Tonguç yaptığı konuşmasına önce yakındaki Kılıç Ali paşa Camiden başladı.
 “Tophane Meydanı’nda bulunan Kılıç Ali Paşa Camii’nin inşaatında çalışanlar arasında Don Kişot isimli kahramanın yaratıcısı Miguel de Cervantes’in adı da geçiyor. Fransız kaynaklarda Cervantes’in haçlı seferlerine katıldığı, Osmanlı’ya karşı savaştığı ve korsanlara esir düştüğü yazıyor. Caminin inşaatında çalışırken Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa’yla tanışıp Don Kişot karakterini de, bu kişiden esinlenerek yaptığı söyleniyor.”devam eden konuşmasını İstanbul’un 7 tepe üzerinde kurulduğunu ve tepeler camilerle bütünleştiğini söyledi

“İstanbul’un 7 tepesinin nerede olduğu birçok kişi için hâlâ muamma ve yanılgılarla dolu. 7 tepenin tamamı Tarihi Yarımada’da, yani surların içinde. Kente adını veren Konstantin burayı Roma’ya benzer bir şehir olarak kurmak istiyor ve surların içinde 7 tepe üzerine inşa ediyor. Osmanlılar da bu tepelere cami inşa ederek taçlandırıyor.

Birinci tepeye Sultan Ahmet Camii ve Topkapı Sarayı Tepesi de deniliyor. Sultan Ahmet Camii’nin bir özelliği de Osmanlı mimarisinin ilk ve tek 6 minareli cami olması. Çok enteresandır,  I. Ahmed için, Mimar Sedefkâr Mehmed Ağa tarafından

İki numaralı tepe Çemberlitaş. Oraya da Nûr-i Osmaniye Camii yapılmış. Üçüncü tepe Süleymaniye Camii. Kanuni Sultan Süleyman’ın tahta çıkışının 30’uncu yıldönümünü kutlamak için Mimar Sinan tarafından yapılmış.  4 minaresinin İstanbul’un fethinden sonra 4. padişah olmasını simgelemesi. Toplam 10 şerefe olmasının sebebi de, kuruluşundan bu yana tahta geçen 10’uncu sultan olduğuna  .
Dördüncü tepe şehrin kurucusu Fatih Sultan Mehmet’in Fatih Camii’dir, dördüncü tepe olan Fatih’te yapılır. Bu camii ile ilgili başka az bilinen ayrıntı da altında   Beşinci tepeyse son zamanlarda Muhteşem Yüzyıl dizisiyle de meşhur olan Kanuni’nin babası Selim’in, Yavuz Selim Camii 6. ve 7. tepeler Mimar Sinan’ın yaptığı camilerdir. Edirnekapı’daki Mihrimah Sultan Camii, son tepeyse Kocamustafapaşa Camii.” Şeklinde ilgi çeken konuşmasını Mısır Konsolosluk binası ile Çağrışım yaparak New York’da Özgürlük Heykeli’nin masraflarının büyük kısmının bizden çıktığını, projesini anlatdı.

“Heykel, 19. yüzyılın ortalarında Türk toprağı olan Mısır’a dikilmesi maksadıyla Fransızlar tarafından hazırlanmış   yaşanan bazı olaylar nedeniyle Mısır yerine Amerika yolunu tutmuştu. İşin daha da garip tarafı, heykelin masraflarının büyük kısmının, zamanın hükümdarı Sultan Abdüláziz tarafından bizzat ödenmiş olmasıydı.”şeklinde ilginç bilinmeyen konuları aktardı.
Enfeksiyon hastalıkları ve klinik mikrobiyoloji uzmanı Prof. Dr. Serhat Ünal konuşmasında yanlış antibiyotik kullanımına ait örnekler verdi.

Prof. Dr. Ünal, tedavisi değişmeyen tek hastalığın boğaz enfeksiyonu olduğunu belirtti. Prof. Dr. Ünal, 'Beta dediğimiz bakteri penisilin bulunduğundan beri penisilin ile tedavi ediliyor. Ve çok şükür ki bu mikroorganizmada penisiline direnç hiç gelişmedi' sözleriyle yanlış kullanımlara dikkat çekdi.
Eczacıbaşı Sağlık Ürünleri Genel Müdürü Canan Bademlioğlu, seyahat yazarı ve ünlü rehber Saffet Emre Tonguç, İzzet Keribar yarışmaya katılan doktorlara ödülleri takdim etdiler.
yilmazparlar@yahoo.com

16 Nisan 2017 Pazar

Bahar nezlesinden orunmanın 6 altın kuralı-Yılmaz parlar

Bahar nezlesinden orunmanın 6 altın kuralı
Bahar nezlesi işitme kayıplarına neden olabilir mi?
Havaların giderek ısınmasıyla, artık yavaş yavaş varlığını hissettiren bahar aylarına girmemizle birlikte, çocuklar başta olmak üzere, halk arasında ‘bahar nezlesi’ olarak adlandırılan mevsimsel allerjik hastalıklar ile sıkça karşılaşıyoruz. Saman nezlesi olarak da adlandırılan bu durumdan, çayır polenleri ve çimen gibi ilkbaharda ortaya çıkan çeşitli bitkisel ürünler sorumludur.

Basit nezle 7-10 günde iyileşirken, bahar nezlesinin alerjenle temas süresi boyunca devam ettiğini kaydeden Kolan International Hospital KBB ve Baş Boyun Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Seçkin Ulusoy, “Bahar nezlesinin sık şikayetleri arasında, burun tıkanıklığı, sık hapşırık ve burun kaşıntısı ile birlikte, göz yaşarması ve şeffaf burun akıntısını sıralayabiliriz. Ayrıca bu hastalarda, tat ve koku bozukluğuna, astım ve nefes darlığı da eşlik edebilir” dedi. 
Geniz eti ve bademciğe, ‘bahar nezlesi’ eklenince tablo ağırlaşabiliyor  Geniz eti sebebiyle geceleri rahat nefes alamayan ve horlayan çocuklara, ilaveten bahar nezlesinin de üstüne eklenmesiyle tablonun ağırlaşabileceğini belirten KBB ve Baş Boyun Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Seçkin Ulusoy, şunları söyledi: “Geniz eti çocuklarda, horlama ile birlikte uyku apnesine de neden olabiliyor. Çocuklarda uyku apnesi, hiperaktivite, dikkat eksikliği, sosyal uyumsuzluk ve geceleri altına kaçırma gibi çeşitli şekillerde kendini gösterebiliyor. Beraberinde, sık bademcik iltihaplanması veya iri bademcik bulunması ile bahar nezlesi durumlarında tablo daha da ilerliyor. Erişkin uyku apnelerinde ise, gün içinde yorgunluk ve uykusuzluk şikayetleri gerçekleşiyor” diye konuştu.
Bahar nezlesinde, işitme kayıpları artabiliyor KBB ve Baş Boyun Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Seçkin Ulusoy, konuşmasına şöyle devam etti: “Polen allerjisi olan çocuklarda, burun ve geniz tıkanıklığına bağlı östaki tüpü de tıkanarak, kulakta sıvı birikimlerine ve nihayetinde işitme kayıplarına neden olabilir. Bu biriken sıvı, yapışkan kıvamında olup, orta kulakta çökme sonucunda ileri de kulak zarında delinme ve kalıcı işitme kayıpları yapabiliyor. Bu durumda, genellikle allerjinin tedavisi, sakız çiğneme ve basit egzersizler gerçekleşiyor. İlkbaharda eğer işitme kaybı çok hızlı ilerlemiyorsa, mümkünse kulak zarına tüp takmak tercih edilmez. Bunun nedeni,ılıman ve sıcak havalarda üst solunum yolları direncinin düşmesine bağlı orta kulak sıvı birikimleri genellikle iyileşme eğiliminde olduklarının yanında, yazın denize girip kulağına su kaçırma riskinden dolayıdır. Fakat bazen kulakta, ısrarlı bir şekilde sıvı birikimi oluyor ve egzersizle birlikte ilaç edavisiyle işitme kaybı düzelmiyorsa, kulak zarına tüp takmak gerekli olabilmektedir” şeklinde konuştu.  
Bahar allerjisinde ilaç ve aşı tedavisi bulunuyor
Bahar allerjisi tanısının hastanın şikayetleri ve muayene bulgularıyla ortaya konulduğunu anlatan KBB ve Baş Boyun Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Seçkin Ulusoy, şunları kaydetti:  “Bahar allerjisinde, cilt veya kanda bakılan allerji testleri de tabloyu destekliyor. Tedavi olarak, bu çocuklara öncelikle allerjiye dönük burun spreyleri ve allerji şurup veya hapları yeterli olabilmektedir. Bunun bir alternatifi de, artık ülkemizde de ticari olarak satılabilen polen aşısı haplarıdır. Bunları henüz SGK kurumları ödemiyor ve 3-5 yıl süreyle kullanmak gerekiyor, ama uzun dönemde polene karşı bağışık kalmak için elimizdeki tek seçenektir” diye konuştu.
Bahar nezlesinden korunmanın 6 altın kuralı
Bahar aylarında sıkça karşılaşılan allerji problemlerine karşı alınması gereken önlem hakkında Doç. Dr. Seçkin Ulusoy, şunları açıkladı:
Polen zamanında dış ortamda, özellikle çim, çayır ve kavak ağacı gibi doğal ortamlardan uzak durmaya çalışın.
Mecburen bu ortamlara gidecekseniz, gözlük ve maske kullanın.-Her akşam duş alın.Tüm kıyafetlerinizi günlük değiştirin. Kıyafetlerinizi, yatak odanızda çıkarmayın.
Bu dönemde, evinizin ve arabanızın camlarını kapalı tutun.
Hem arabada, hem de ev ve iş ortamlarınızda, polen filtreli klimalar kullanın.

yilmazparlar@yahoo.com